4 Ocak 2020 Cumartesi

Avcılar Belediyesi’ne açık kimlikli trans kadın şoför

Trans aktivist Niler Albayrak Avcılar Belediyesi’nde şoför olarak işe alındı.
Türkiye’de ilk defa açık kimlikli bir trans kadının belediyede şoför olarak işe alındığını belirten Albayrak, “Pazartesi günü görevime başlıyorum. Çok mutluyum. Eski bir seks işçisiyim ancak artık seks işçisi olmak istemiyorum diyordum. CHP çatısı altında 5 yıldır mücadele ediyorum, ilklerin kadını oldum. Belki gelecek dönem milletvekili olacağım, geri çekilmek yok… Translara ‘mücadeleden vazgeçmeyin’ demek istiyorum. Mücadele etmeden hiçbir kazanım olmuyor, bunu unutmamak lazım” dedi.

Bu ilk, ilk değil

Albayrak daha önce Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Avcılar İlçe örgütünün yöneticisi, 2015’te İstanbul üçüncü seçim bölgesinden milletvekili aday adayı ve 2017’de de Merkez Mahallesi’nin delegesi seçilerek Türkiye’de ilklere imza atmıştı.

Türkiye’de Sansür ve Otosansür

Farklı alanları sansüre karşı bir araya getirmeyi hedefleyen Susma Platformu 2019 yılı sansür raporunu yayımladı.
Kültür, sanat ve medya alanlarında yaşanan sansür vakalarını derlediği “Türkiye’de Sansür ve Otosansür” isimli rapora göre, hükümete yakın belli yayıncı gruplar LGBTİ+’lara dair içerikleri, kamuyla karşı karşıya gelmeden sansürlüyor.
Kültigin Kağan Akbulut, Özlem Altunok, Pelin Buzluk, Figen Albuga Çalıkuşu, Murat Şevki Çoban, Seçil Epik, Özkan Küçük, Melike Polat, Sumru Tamer ve Onur Yıldırım kaleme aldığı Rapor’da belirtilen LGBTİ+’lara yönelik sansür vakalarından bazıları şöyle:
·       Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği’nin Ankara’da gerçekleştireceği bir dizi etkinliğin yanı sıra, LGBTİ+ Kısa Film Gösterimi de “genel ahlak, genel sağlık ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” gerekçe gösterilerek valilik tarafından yasaklandı.
·       Tunceli Valiliği de benzer bir karara imza atarak, Munzur Kültür ve Doğa Festivali programında yer alan Cumartesi Anneleri belgeseli ve LGBT Kavram Atölyesi etkinliğini, “genel ahlakın korunması” gerekçesiyle yasakladı.
·       17-23 Haziran tarihlerinde 7. İzmir LGBTİ+ Onur Haftası kapsamında düzenlenmesi planlanan etkinlikler, İzmir Valiliği tarafından yasaklandı. Alsancak’ta gerçekleştirilmek istenen Onur Yürüyüşü”ne de izin verilmedi. Polisin biber gazlı müdahalesinde 20 kişi gözaltına alındı.
·       TV5’teki Gündemdekiler adlı program, CHP Beyoğlu Belediye Başkan adayı Alper Taş’ın LGBTİ+ haklarına dair sözleri üzerine yayından kaldırıldı, programın sunucusu Çağlar Cilara işten çıkarıldı.
·       ODTÜ Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu’nun Farklı Bir Aile Mümkün başlığı altında düzenlemeyi planladığı söyleşiye, ODTÜ Rektörlüğü tarafından “gökkuşağı – LGBT ilişkisi” sebep gösterilerek izin verilmedi.
·       Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği’nin Ankara’da gerçekleştireceği LGBTİ+’ların Hakları, Yasaklamalar Paneli ve LGBTİ+ Kısa Film Gösterimi başlığı altındaki etkinliği, “genel ahlak, genel sağlık ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” gerekçe gösterilerek valilik tarafından yasaklandı.

Basın Açıklaması

Basına ve kamuoyuna;
5 Temmuz 2019 günü Diyanet İşleri Müdürlüğü’nün ülke genelinde okunan Cuma hutbesinde yer alan nefret ve ayrımcılık dolu ifadelerle LGBTİ+’lar nefret suçlarının hedefi haline getirilmekte ve aynı söylemin dayattığı ‘makbul’ kadınlık ve erkeklik rolüne uymayanlar da marjinalleştirilip ötekileştirilmektedir.
Bir süre önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun LGBTİ+’ları tehdit olarak gördüğünü açıklaması ve sonrasında da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın annelik ve babalıktan ‘vazgeçenleri’ yaradılışa aykırı olan sapkınlar olarak nitelendirmesi, toplum için tehlike oluşturduklarını ifade etmesi; bireyleri, inşa edildiği biçimiyle kutsallaştırılan aile kurgusunun sınırları içinde yaşamaya zorlamaktadır. Bu bağlamda kadın ve erkeğin birbiri için yaratıldıkları ve var oldukları miti, ikili cinsiyet sistemini pekiştirmekle birlikte kadını da erkeğin ötekisi kılmaktadır.
Bir devlet kurumunun yaradılışa aykırı oldukları ve fıtrata uymadıkları gerekçesiyle açık bir şekilde nefret söylemi ile hedef göstermesi, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve aşağılamaktır. Bunu düzenleyen TCK’nın 216. maddesine göre bu açıklamaları yapanlar, ’kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlike ortaya çıkması’ halinde suç işlemiş olacaklardır. Bu açıklamalarda faillerin ‘tahrik’ amacı güttüğü açıktır.
Dini referansların kişisel yorumları bireyler için zaten bağlayıcı olamaz. Öte yandan bu ifadeler İslam dinini benimseyen LGBTİ+’ları da aşağılamakta ve dışlamaktadır. Bu nefret dolu ve ayrımcı yorumlar, demokrasinin çoğulculuk boyutunu tamamen görmezden gelen bir şekilde, seçilmiş merkezi yönetime bağlı Diyanet İşleri Müdürlüğü tarafından sahiplenilmektedir. Hem seçmen hem vergi mükellefi olan LGBTİ+’lar, çalışma, barınma, hatta yaşama gibi temel anayasal hakların ihlaline yol açacak şekilde hedef gösterilmektedir.
Toplumsal bağları kuran, bir arada yaşama kültürünü oluşturan şey renklerimiz, çeşitliliğimiz ve kendiliğimiz midir, yoksa susturularak inşa edilmiş, devlet kurumlarının tahakkümüyle öğrenilmiş cis-hetero sözleşmesi midir? (Cis-hetero sözleşmesi; kısaca doğumda atanan cinsiyetin ve heteroseksüel yönelimin norm olarak kabul edildiği ve dayatıldığı kurallar bütünü olarak ifade edilebilir.) Bir varoluş biçimini bir başkasının karşısında konumlandırarak üretilen politikanın, nefreti ve ayrımcılığı pekiştirerek toplumsal bağları zayıflattığı açıktır.
Sosyal bir hukuk devleti olmanın gereği toplumun her bireyini yasalar önünde eşit kılmanın yanında, dezavantajlı grupların görünmezliğinin önüne geçmek; istihdam, güvenlik ve sağlığa erişimde de destek olmaktır. Yasa uygulayıcıları ve devlet kurumları; alınan kararlarda, yürütmedeki uygulamalarda ve söylemlerinde uluslararası anlaşmalarda taahhüt ettiklerini yerine getirmelidir. (İstanbul Sözleşmesinin Ayrımcılığı düzenleyen 4. maddesine göre kişinin, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimine göre ayrımcılığa maruz bırakılamayacağı taahhüt edilmektedir.)
Bizler, ‘kadın’ olduğumuz için ya da kadın atandığımız için maruz bırakıldıklarımızdan dolayı, öngördüğünüz sınırlarda ‘erkek’ olmadığımız ya da erkek atayamadığınız için ya da Diyanet’in de hutbesinde bahsettiği gibi bazılarımızın ‘cinsiyetsiz’ olması nedeniyle ya da çok cinsiyetli olması, akışkan cinsiyetli olması veya cinsiyet kimliğini tanımlamak zorunda bırakılması nedeniyle maruz bırakıldıklarımızdan dolayı ötekileştirilmekteyiz.
Çeşitliliğimiz ve varoluşumuz dolayısıyla bizlerin ayrımcılığa maruz bırakılamayacağını taahhüt eden yasaların ve uluslararası sözleşmelerin varlığını hatırlatıyor, halkı cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli kin ve düşmanlığa tahrik etmenin suç oluşturduğunu bir kez daha belirtiyor ve ayrımcılık karşıtı yasaların devlet kurumları ve bakanlar için de bağlayıcı olduğunu hatırlatıyoruz.
Sevgiyle ve dayanışmayla…